Son yıllarda dünya genelinde 40 yaş altı yetişkinler arasında kalp krizi görülme sıklığında kayda değer bir artış yaşanıyor. Bu durumun başlıca nedenleri arasında obezite, hipertansiyon, diyabet, sigara ve madde kullanımı gibi geleneksel risk faktörlerinin yanı sıra COVID-19 enfeksiyonunun kalp üzerindeki uzun dönem etkileri bulunuyor. COVID-19 aşılarının kalp krizlerine yol açtığına dair bilimsel kanıtlar ise oldukça sınırlı ve genellikle hafif seyreden myocarditis/perikardit vakalarıyla sınırlı kalıyor. Mevcut çalışmalar, COVID-19 enfeksiyonunun kendisinin kalp sağlığı üzerindeki riskinin, aşıların ortaya çıkardığı yan etkilerden çok daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Son yıllarda genç yaş gruplarında (özellikle 40 yaş altı) kalp krizi vakalarında önemli bir artış gözlemleniyor. American Heart Association (AHA) verilerine göre, 2018’den bu yana kalp krizi nedeniyle hastaneye kaldırılan 40 yaş altı bireylerin oranı yıllık ortalama %2 artış kaydediyor ve 2025 itibarıyla her beş kalp krizinden birinin 40 yaş altı kişilerde görüldüğü belirtiliyor. Bu artış, uzun yıllardır düşüş eğiliminde olan kardiyovasküler hastalıkla karşıt bir tablo çiziyor ve uzmanları alternatif risk faktörlerinin önemini yeniden değerlendirmeye yönlendiriyor.
Risk Faktörleri ve Pandemi Etkisi
Obezite, diyabet ve hipertansiyon gibi geleneksel risk faktörleri, genç popülasyonda giderek yaygınlaşıyor. 2009-2020 arasında 20-44 yaş arası yetişkinlerde obezite ve diyabet oranlarında belirgin bir yükseliş yaşanırken, genç erişkinlerde hipertansiyon oranları özellikle siyahi nüfusta iki katına çıktı. Aynı dönemde madde kullanımına bağlı kardiyovasküler ölümler de yıllık %4 artış gösterirken, 2020-2021 yıllarında kalp yetersizliğine bağlı ölümlerde altı katlık artış kaydedildi ve bu artışın COVID-19 pandemisiyle ilişkili sağlık hizmetlerindeki kesintilerle alevlendiği belirlendi. Özellikle 2020-2021 yıllarında kalp yetersizliği ölümlerinde %900’ün üzerinde bir artış saptanan ABD’de, 45 yaş altı yetişkinler bu ivmeden en çok etkilenen grup oldu.
COVID-19 Enfeksiyonunun Kalp Üzerindeki Etkileri
COVID-19 enfeksiyonunun akut dönemde myocarditis, perikardit ve trombotik komplikasyonlar gibi kalp sağlığını olumsuz etkileyen sonuçlara yol açtığı biliniyor. American Heart Association’ın 9 Ekim 2024 tarihli raporu, COVID-19’a yakalanan kişilerin üç yıl boyunca kalp krizi ve felç riskinin iki katına çıkabildiğini gösteriyor. Özellikle hastaneye yatış gerektiren ağır COVID-19 vakalarında bu risk daha da yükseliyor; veriler, yoğun bakıma alınan kişilerde türü ne olursa olsun kalp hastalığı riskinin yedi kata kadar arttığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla COVID-19 enfeksiyonu, genç erişkinlerde kalp krizlerini tetikleyen önemli bir faktör olarak öne çıkıyor.
COVID-19 Aşıları ve Myocarditis/Perikarditis Riskleri
COVID-19 aşılarının genç erişkinlerde myocarditis ve perikarditis vakalarıyla ilişkili olduğuna dair bazı veriler mevcut. Özellikle mRNA tabanlı aşıların (Pfizer-BioNTech ve Moderna) erkek ergen ve genç yetişkinlerde, ikinci dozdan sonraki günlerde hafif seyirli myocarditis riskini artırdığı gösterildi. Örneğin, 12-29 yaş aralığındaki erkeklerde her bir milyon doz için 28-147 arası myocarditis vakası bildirildiği; kız ve kadınlarda ise bu oranın 20’nin altında kaldığı kaydedildi. FDA da Mayıs 2025’te, Pfizer ve Moderna aşılarının etiketlerine bu kardiyak iltihap riskini içeren uyarıyı ekledi. Ancak bu vakaların büyük çoğunluğunun hafif seyrettiği, hastanede kalış sürelerinin kısa olduğu ve kalıcı kalp hasarının nadir görüldüğü bildiriliyor.
Aşılama ve Kalp Krizi Arasındaki İlişkiyi İnceleyen Çalışmalar
Birçok çalışmada, COVID-19 aşılarının genç yetişkinlerde ani kardiyak ölüme veya kalp krizine doğrudan yol açtığına dair kanıt bulunamadı. CDC’nin Oregon eyaletindeki 16-30 yaş grubu ani kardiyak ölüm vakalarını incelediği bir çalışma, 2021-2022 döneminde yaklaşık 1.300 ölüm belgesi analiz etti ve aşıların ani kardiyak ölümlere katkıda bulunduğuna dair bir bulguya rastlamadı. Benzer şekilde, Harvard ve diğer kurumların gerçekleştirdiği vaka-kontrol çalışmaları, aşı sonrası kardiyovasküler riskin COVID-19 enfeksiyonunun kalbe verdiği zarar oranına kıyasla çok daha düşük olduğunu gösterdi. Dolayısıyla mevcut bilimsel konsensüs, COVID-19 aşılarının kalp krizlerini anlamlı şekilde tetiklemediği yönünde.
Tartışma ve Uzman Görüşleri
Kardiyoloji uzmanları, genç yaş gruplarında kalp krizi riskinin esasen obezite, hipertansiyon ve metabolik sendrom gibi kronik risk faktörlerinin kontrol altına alınmamasından kaynaklandığını vurguluyorlar. Ek olarak, COVID-19 enfeksiyonunun kalp kasında görece daha kalıcı inflamatuvar değişiklikler ve mikrodamar hasarları yaratabildiği; bunun da uzun dönemde koroner plak stabilitesini bozarak kalp krizi riskini artırabildiği belirtiliyor. Myocarditis/perikarditis vakaları ise genelde mRNA aşılarının ikinci dozuyla bağlantılı görülen, genç erkeklerde ortaya çıkan ve kendiliğinden düzelme eğilimli hafif inflamasyon nöbetleri şeklinde seyrediyor.
Sonuç ve Öneriler
Araştırmalar, COVID-19 enfeksiyonunun neden olduğu kardiyak komplikasyon riskinin, aşıya bağlı myocarditis riskinden 5 ila 10 kat daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle, genç erişkinlerin kardiyovasküler sağlıklarını korumak için öncelikle kilo kontrolü, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve hipertansiyon-diyabet gibi kronik hastalıkların erken takibi gibi yaşam tarzı değişikliklerine odaklanmaları gerekiyor. Ayrıca, COVID-19 riskini azaltmak için aşılamanın sürdürülmesi, kalp krizine yol açabilecek doğrudan enfeksiyon hasarını önlemek açısından kritik önem taşıyor. Genel kanı, COVID-19 aşılarının getirdiği minimal riskin, enfeksiyonun yol açtığı ciddi kalp problemleri göz önüne alındığında kabul edilebilir düzeyde olduğu yönünde.
Sonuç olarak, gençlerde artan kalp krizi vakalarının temelinde yer alan faktörler büyük ölçüde kronik yaşam tarzı ve sağlık koşulları iken, COVID-19 aşılarının bu artışta belirleyici bir etkisi olduğuna dair bilimsel bir kanıt bulunmamaktadır. Aksine, aşısız kalmanın COVID-19 enfeksiyonu yoluyla kalp sağlığı üzerindeki riskleri artırdığı, bu nedenle aşılamanın ve önleyici kardiyovasküler hekimliğin birlikte yürütülmesinin hayati önem taşıdığı vurgulanmalıdır.