Mevzuat

AYM Kanun Hükmünü İptal Etti: SGK’da Kötü Niyet Tazminatına Tabi Tutulacak

Anayasa Mahkemesi, SGK’nın kurum alacağıyla ilgili olarak icra takibine başvurması fakat bu icra takibinde haksız ve kötü niyetli olduğunun ortaya çıkması halinde kötü niyet tazminatına tabi tutulmamasını öngören kanun hükmünün iptaline karar verdi.

SGK, primler, idari para cezaları, gecikme cezaları ve katılım payı alacaklarının ödenmemesi durumunda icra takibi yoluna başvurabilmektedir. AYM’nin iptal kararı sonrası SGK, kurum alacağını takip için açtığı icra davalarında, davayı kaybetmesi durumunda kötü niyet tazminatına tabi tutulacak.

Anayasa Mahkemesinin iptal hükmü 24 Temmuz 2024 Tarihli ve 32611 Sayılı Resmî Gazetede yayımlandı

Özel hukuk kişileri, alacağını takip için icra yoluna başvurduğunda haksız ve kötü niyetli olduğunda, hakkında kötü niyet tazminatı uygulanmakta iken, SGK hakkında bu tazminat uygulanmamaktadır. Anayasa Mahkemesi, SGK’nın kurum alacağıyla ilgili olarak icra takibine başvurması fakat bu icra takibinde haksız ve kötü niyetli olduğunun ortaya çıkması halinde kötü niyet tazminatına tabi tutulmamasını öngören kanun hükmünü iptal etti.

111.    ESASIN İNCELENMESİ
8.    Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Onur MERCAN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A.    Sınırlama Sorunu
9.    Bakılmakta olan davada davalı, davacı Kurum aleyhine 2004 sayılı Kanun’un 67. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesinin on sekizinci fıkrasında yer alan itiraz konusu”…tazminat… ” ibaresi 2004 sayılı Kanun’un 67. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kötü niyet tazminatının yanı sıra anılan Kanun’da öngörülen diğer tazminatlar yönünden de geçerli, ortak kural niteliğindedir.
10.    Bu itibarla bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek kuralın esasına ilişkin incelemenin “9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kötü niyet tazminatı ” yönünden yapılması gerekir.
B.    Anlam ve Kapsam
11.    2004 sayılı Kanun’un 42. ve devamı maddelerinde ilamsız icra takibine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Bu kapsamda anılan Kanun’un 67. maddesinin birinci fıkrasında takip talebine itiraz edilen alacaklının itirazın tebliğ edildiği tarihten itibaren bir yıl içinde mahkemeye başvurarak genel hükümlere göre alacağının varlığını ispat etmek üzere itirazın iptali talebinde bulunabileceği belirtilmiştir.
12.    Söz konusu maddenin ikinci fıkrasında ise itirazın iptali davasında; itirazının haksızlığına karar verilmesi durumunda borçlunun, takibinde haksız ve kötü niyetli görülmesi hâlinde ise alacaklının diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve
hükmolunan şeyin tahammülüne göre ret veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere uygun bir tazminata mahkûm edileceği ifade edilmiştir.
13.    5510 sayılı Kanun’un 88. maddesinin on sekizinci fıkrasının ikinci cümlesinde Kurumun taraf olduğu her türlü dava ve icra takiplerinin kısmen veya tamamen aleyhe neticelenmesi hâlinde 2004 sayılı Kanun’da düzenlenen tazminat ve cezaların Kurum hakkında uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır. Anılan cümlede yer alan “…tazminat… ” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır. Kural, “9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı îcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kötü niyet tazminatı” yönünden incelenmiştir.
14.    Bu itibarla kural uyarınca, Kurum aleyhine söz konusu Kanun’un 67. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen kötü niyet tazminatına hükmedilmesi mümkün değildir.
C.    İtirazın Gerekçesi
15.    Başvuru kararında özetle; Kurumun lehine sonuçlanan davalarda 2004 sayılı Kanun’da düzenlenen ceza ve tazminatlarının uygulanmasına karşın itiraz konusu kuralla Kurum aleyhine sonuçlanan davalarda anılan ceza ile tazminatların uygulanmayacağının hükme bağlanması suretiyle ilgililer ile Kurum arasında farklı muamelenin öngörüldüğü, bu durumun hukuk devleti ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmadığı, ayrıca kuralla hak arama özgürlüğünün de ihlal edildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
16.    Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefl inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir./ Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz./ Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz./ Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz./ Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. ” denilmiştir.
17.    Anayasa’nın anılan maddesinde belirtilen kanun önünde eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, kişilere aynim yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayni kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulaması gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez (AYM, E.2017/47, K.2017/84, 29/3/2017, § 18; E.2020/95, K.2022/3,26/1/2022, §25).
18.    Eşitlik ilkesi yönünden yapılacak anayasallık denetiminde öncelikle Anayasa’nın 10. maddesi çerçevesinde aynı ya da benzer durumda bulunan kişilere farklı muamelenin mevcut olup olmadığı tespit edilmeli, bu bağlamda aynı ya da benzer durumdaki kişiler arasında farklılık gözetilip gözetilmediği belirlenmelidir. Bundan sonra farklı muamelenin nesnel ve makul bir temele dayanıp dayanmadığı, nihayetinde nesnel ve makul bir temele dayanıyorsa söz konusu farklı muamelenin orantılı olup olmadığı hususları irdelenmelidir. Orantılılık ilkesi, amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması gereğini ifade eder. Diğer bir ifadeyle bu ilke, farklı muamelenin öngörülen nesnel amaç ile orantılı olmasını gerektirmektedir (AYM, E.2021/1, K.2021/32, 29/4/2021, § 32; E.2022/65, K.2022/102,8/9/2022, § 12).
19.    Kural uyarınca, itirazın iptali davasında Kurum aleyhine karar verilmesi hâlinde 2004 sayılı Kanun’un 67. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kötü niyet tazminatına hükmedilmeyecektir.
20.    5510 sayılı Kanun’un 88. maddesinin on altıncı fıkrasının birinci cümlesinde Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklının tahsilinde 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51., 102. ve 106. maddeleri haricindeki maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
21.    16/5/2006 tarihli ve 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumuna İlişkin Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’un 37. maddesinin üçüncü fıkrasında da süresi içinde ödenmeyen sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası primleri, işsizlik sigortası primleri, idari para cezaları, gecikme zamları ile katılım paylarının Kurum alacağına dönüşeceği ve bu alacakların tahsilinde 6183 sayılı Kanun’un 51., 102. ve 106. maddeleri haricindeki maddelerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
22.    Bu itibarla anılan düzenlemelerin kapsamına giren Kurum alacaklarının kamu alacağı niteliğinde görüldüğü anlaşılmaktadır. Kurumun düzenlemelerin kapsamı dışında kalan alacakları ise ilke olarak 2004 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmektedir. Başka bir ifadeyle Kurumun düzenlemelerin kapsamında bulunmayan alacakları ilke olarak özel hukuk ilişkisinden kaynaklanan alacakların takip tahsiline ilişkin hükümlere tabidir. Nitekim söz konusu Kanun’un 47. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde devletin bir sözleşmeden veya haksız bir fiilden kaynaklanan alacakları hakkında da Kanun hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir.
23.    Özel hukuk ilişkilerinde borçlunun edimi ifa etmemesi durumunda alacaklı ifanın gerçekleşmesini ancak devletin kurduğu cebri icra mekanizmasına başvurmak suretiyle sağlayabilmektedir. Zira anayasal düzen içinde kuvvet kullanma yetkisi devletin tekelindedir (AYM, E.2015/28, K.2015/42, 22/4/2015; E.2023/76, K.2023/155, 13/9/2023, § 22). Kanun hükümlerine göre başlattığı icra takipleri kapsamında Kurum da özel hukuk bağlamında alacaklı sıfatını taşımaktadır. Başka bir deyişle Kurumun anılan kapsamdaki alacaklının takip ve tahsilinde kamu gücü kullanması söz konusu değildir.
24.    Bu itibarla Kurum ile icra takibi başlatan diğer kişilerin Kanun’un 67. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kötü niyet tazminatının uygulanması bakımından karşılaştırılmaya müsait şekilde benzer durumda bulunduktan sonucuna ulaşılmıştır.
25.    İcra takibinde haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılan kişiler hakkında karşı tarafın talebi üzerine asıl alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesi öngörüldüğü hâlde kural uyarınca Kurum hakkında anılan tazminata hükmedilememesi nedeniyle karşılaştırılmaya müsait şekilde benzer durumda bulunanlar arasında farklı muamelenin yapıldığı açıktır.
26.    Anılan fıkrada düzenlenen ve karşı tarafın talebi üzerine alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere hükmedilen kötü niyet tazminatı cebri icra sistemini kötüye kullanan kişiler hakkında öngörülen bir yaptırım niteliğindedir. Söz konusu tazminata hükmedilebilmesi için icra takibi başlatan kişinin haksız çıkmasının yanı sıra kötü niyetli olduğunun ortaya konulması gerekmektedir.
27.    Yargıtay uygulamasında ilgilinin alacağının bulunmadığını bilmesi veya bilebilecek durumda olması gerektiği hâllerde icra takibinde kötü niyetli olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E.2017/[19]l 1-237, K.2021/1271,19/10/2021, § 17). Dolayısıyla kuralda Kurum hakkında uygulanmayacağı öngörülen kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin oldukça ağır şartlara bağlandığı anlaşılmaktadır.
28.    Kurum hakkında anılan tazminata hükmedilmemesinin sosyal sigorta yardımlarında kullanılması gereken kaynağın, başka bir deyişle Kurumun bütçesinin korunmasına katkıda bulunacağı söylenebilir. Bununla birlikte söz konusu bütçenin korunması için aleyhine kötü niyetle icra takibi başlatılmış olan kişilerin belirli bir külfete katlanmak zorunda bırakılmasının makul bir nedene dayandığından söz edilemez.
29.    Nitekim bir kamu idaresi olan Kurumun, alacağının bulunup bulunmadığını tespit etme bakımından geniş imkânlara sahip olduğu açıktır. Dolayısıyla alacağın tespiti bağlamında icra takibi başlatan diğer kişilere göre belirli avantajlara sahip olan Kurumun kötü niyetle icra takibi başlattığı hâllerde tazminat ödemekten muaf tutulmasını haklı kılan bir nedenin bulunduğu söylenemez.
30.    Diğer yandan tazminata hükmedilebilmesi için alacaklının haksız çıkmasının yanı sıra kötü niyetli olmasının da gerektiği göz önünde bulundurulduğunda Kurumun tazminat ödemeye mahkûm edilmesi hâlinde icra takibi başlatılmasına yönelik işlem yapan Kurum personelinin hukuki sorumluluğu gündeme gelebilecektir. Bu kapsamda Kurumun ödediği tazminatı kötü niyetle icra takibi başlatan personeline rücu etmesinin mümkün olmadığı da savunulamaz.
31.    Buna göre Kanun hükümlerine göre başlattığı icra takibi kapsamında özel hukuk ilişkisi çerçevesinde alacaklı sıfatını taşıyan Kuruma, anılan şartlann gerçekleşmesi durumunda hükmedilen kötü niyet tazminatı yönünden avantaj tanınmasının nesnel ve makul bir temele dayandığı söylenemez. Başka bir ifadeyle Kurumun kamu alacağı niteliği taşımayan ve Kanun hükümlerine göre tahsil edilen alacaklanna ilişkin olarak başlattığı icra takibinde haksız ve kötü niyetli olduğunun anlaşıldığı hâllerde benzer durumdaki alacaklılardan farklı olarak kötü niyet tazminatından muaf tutulmasının nesnel ve makul bir nedeni bulunmamaktadır.
32.    Bu itibarla Kurum hakkında fıkrada düzenlenen kötü niyet tazminatına hükmedilmeyeceği öngörülmek suretiyle Kurum ile Kanun’a göre icra takibi başlatan diğer kişiler arasında öngörülen farklı muamelenin eşitlik ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
3 3. Açıklanan nedenlerle kural, “2004 sayılı Kanun’un 6 7. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kötü niyet tazminatı” yönünden Anayasa’nın 10. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Kadir ÖZKAYA, Basri BAĞCI, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yılmaz AKÇIL ve Ömer ÇINAR bu görüşe katılmamışlardır.
Kural, Anayasa’nın 10. maddesine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasamın 2. ve 36. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
IV. HÜKÜM
31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 17/4/2008 tarihli ve 5754 sayılı Kanun’un 52. maddesiyle değiştirilen 88. maddesinin on sekizinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “ …tazminat… ” ibaresinin;
A.    Esasına ilişkin incelemenin ”9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kötü niyet tazminatı” yönünden yapılmasına OYBİRLİĞİYLE,
B.    ”2004 sayılı Kanun’un 67. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kötü niyet tazminatı” yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Kadir ÖZKAYA, Basri BAĞCI, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yılmaz AKÇİL ile Ömer ÇINAR’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
9/5/2024 tarihinde karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
İstanbul Avukat