Doktorların el yazısı, yıllardır sağlık sisteminin en çok şikâyet edilen konularından biri oldu. Reçeteyi eline alan birçok hasta, yazılanları anlamakta zorlanırken; hemşireler ve eczacılar da zaman zaman ciddi risklerle karşı karşıya kalıyor.
Peki bu okunmaz yazı alışkanlığının kökeninde ne var?
Tıp fakültesi öğrencileri, eğitimleri boyunca sayfalarca ders notu tutarken hız kazanıyor ancak okunaklılığı geri plana atıyor. Mesleğe başladıklarında ise yoğun hasta trafiği, uzun nöbetler ve sürekli not alma zorunluluğu bu alışkanlığı kalıcı hale getiriyor. Sonuç: aceleyle yazılmış, karışan harfler ve anlaşılması güç reçeteler.
2017’de yapılan bir araştırmaya göre, hemşirelerin yalnızca yüzde 82’si, eczacıların ise yüzde 75’i doktorların yazdığı talimatları doğru okuyabiliyor. Bu da hasta güvenliği açısından önemli bir riskin altını çiziyor.
Dijital devrim: Elektronik reçeteler
Son yıllarda sağlık sisteminde dijitalleşmenin artmasıyla birlikte reçeteler büyük ölçüde elektronik ortama taşındı. Birçok ülkede bu yöntem zorunlu hale gelirken, hem hastaların hem de eczacıların işi kolaylaştı.
Uzmanlar, elektronik reçeteler sayesinde hata payının ciddi ölçüde azaldığını söylüyor. Ancak sistemin tamamen kusursuz olduğunu söylemek de mümkün değil. Yanlışlıkla doz bilgisinde fazladan bir “0” yazmak gibi dijital hatalar hâlâ yaşanabiliyor. Ayrıca bilgisayara veri girmek, elde hızlıca yazmaktan daha fazla zaman alabiliyor.
Doktor yazısı, yıllarca mizah konusu olsa da aslında ciddi bir hasta güvenliği sorunu oluşturuyordu. Elektronik reçeteler bu riski büyük ölçüde azalttı. Önümüzdeki yıllarda yapay zekâ destekli sistemlerle hem okunmaz yazıların hem de dijital hataların tamamen tarihe karışması bekleniyor.
