Gündem

Anayasa Mahkemesi’ne Tıbbi İhmal İddiasıyla Yapılan Başvuruda Karar

Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru sonuçlandı. Resmi Gazete’de yayımlanan karar doğrultusunda, 2012 yılında bel ağrısı şikayetinden dolayı Karabük Devlet Hastanesine başvuran hastaya, ağrı kesici ve kas gevşetici iğne yapıldı. İğne sonrasında topallamaya başlayan hasta, Karabük Cumhuriyet Başsavcılığına iğneyi yapan personelden şikayetçi oldu.

Soruşturma çerçevesinde alınan Adli Tıp Kurumu raporu kapsamında zararının tazmini için Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna başvuran kişi, buradan cevap alamadığından dolayı Kastamonu İdare Mahkemesine dava açtı.

Mahkeme, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğuna ilişkin tıbbi bir delile rastlanmadığını, yapılan tıbbi işlem hakkında sağlık çalışanının kusurunun bulunmadığını fakat hastanenin kayıt tutmamasından dolayı tedaviyi uygulayan personelin bulunamadığını belirledi. Mahkeme, hiçbir zaman maddi gerçeğe ulaşamayacak olmasından dolayı duyduğu üzüntünün karşılığında şikayetçiye 10 bin lira manevi tazminata hükmetti, diğer yönlerden ise davayı reddetti.

Temyiz isteminin de Danıştay tarafından reddedilmesiyle birlikte başvurucu, olayın idarenin sorumluluğunda olduğunu savunarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı.

Başvuruyu inceleyen Yüksek Mahkeme, Anayasa’nın 17’inci maddesinde güvence altına alınan “kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı”nın ihlaline hükmetti ve yeniden yargılama yapılmak üzere karar örneğinin yerel mahkemeye gönderilmesine karar verdi.

Anayasa Mahkemesi’nin kararı

Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararda, mevzuat göz önünde bulundurulduğunda bedensel bütünlüğün zedelenmesi halinde maddi tazminata hükmedilebileceği ifade edildi ve mahkemenin, hizmet kusurunun tespitine dair Adli Tıp Kurumuna ayrıca bilirkişi incelemesi yaptırmadığı tespit edildi.

Kişilerin, idarenin işlem, eylem ve ihmalinden dolayı maddi ve manevi zararlarının tazmininin mevzuatta revize edildiğine işaret edilen kararda, bunun devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili şekilde koruma biçimindeki pozitif yükümlülüğü olduğu vurgulandı.

Mahkemenin hazırlık soruşturmasında aldırdığı ve karar gerekçesini dayandırdığı adli tıp raporunun tıbbi belgeler bölümünde “alkol yoksunluğu sendromu”, “düşme”, “çekilen akciğer filminde kırığa rastlanmadığı” gibi davayla alakası olmayan hususlardan bahsedildiği kaydedilen kararda, “Bu bağlamda raporun güvenilirliği hakkında ortaya çıkan şüphenin giderilmesi için yeni bir rapor alınması gerekir.” yorumu çıkarıldı.

Yeni rapor alınmasının, şikayetçinin bacağında kalıcı hasar olup olmadığının tespiti açısından da önemli olduğu belirtilen kararda, başvurucuda kalıcı sakatlık oluşması halinde maddi birtakım zararların tazmininin gerekebileceğinin altı çizildi.

Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararda, şu ifadelere yer verildi:

“Somut olayda başvurucunun maddi nitelikte birtakım zararları olabileceği dikkate alındığında bu yönde inceleme ve araştırma yapılmadan sadece manevi tazminat talebinin kabul edilmesi kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı bağlamında yeterli bir giderim olarak kabul edilemez. Dolayısıyla başvurucunun maddi zararlarının tazmin edilmesi yönündeki iddialarının anayasal güvenceleri gözeten özenli bir yargılama ile karşılandığı söylenemez. Bu nedenle somut olayın koşullarında kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün gereğinin yerine getirildiğinin kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17’nci maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu