Memurların merakla beklediği 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmeleri, yine beklentilerin altında kalan ve tartışmalı maddeleriyle kamuoyunun dikkatini çekti. Özellikle Sağlık Çalışanları Hak ve Mücadele Derneği Başkanı Abdurrahman Aktürk’ün Haziran ayında yaptığı “dayanışma aidatı getirilecek” uyarısı, tekliflerin ilk maddesiyle doğrulanarak sendikasız veya yetkili sendika dışındaki sendikalara üye memurları maddi yükümlülük altına soktu.
Tartışmalı “Dayanışma Aidatı” Teklifi
Dönem Toplu Sözleşmesi’nin ilk maddesi olarak sunulan dayanışma aidatı, büyük tepki topladı. Buna göre, toplu sözleşmeden yararlanmak isteyen, ancak yetkili sendika dışındaki bir sendikaya üye olan ya da hiç sendikası olmayan kamu görevlileri, hizmet kolu hükümlerinden faydalanmak için belirli bir aidat ödemek zorunda kalacak. Sağlık Çalışanları Hak ve Mücadele Derneği Başkanı Abdurrahman Aktürk, Haziran ayında bu düzenlemenin geleceği konusunda uyarıda bulunmuştu. Aktürk, “Üye olmayan herkesin toplu sözleşmeden yararlanması için dayanışma aidatı ödemesi isteniyor. Bu, sendikal özgürlüklerin ve kamu çalışanlarının haklarına ciddi darbedir. Bu uygulama, emekçileri bölüp, yetkili sendikanın ayrıcalıklarını pekiştirecektir,” diyerek tepkisini dile getirdi. Bu madde, yetkili sendikanın üye sayısını artırma ve sendikal rekabeti engelleme amacı taşıdığı şeklinde yorumlanıyor.
Yetersiz ve Tekrarlanan Maddeler: Sembolik Kazançlar
Teklif metninde yer alan bazı maddeler ise gerçekçi iyileştirmelerden uzak, sembolik ve tekrarlayıcı nitelikteydi:
Cuma Namazı İzni: Her toplu sözleşmede olduğu gibi bu dönemde de “temcit pilavı” gibi yeniden sunulan Cuma namazı izni maddesi, zaten fiilen uygulanan bir düzenleme olup yeni bir kazanım sunmuyor.
Engelli Çocuk Yardımı: Engelli çocuğu olan ailelere yapılan çocuk yardımının iki katına çıkarılması önerildi. Ancak mevcut yardımın halihazırda son derece düşük olması nedeniyle, bu artışın reel anlamda kayda değer bir iyileşme sağlamadığı belirtiliyor.
3600 Ek Gösterge: Yıllardır “kazanıldı”, “çözüldü” şeklinde duyurulan 3600 ek gösterge meselesi, bu sözleşmede de hala uygulamaya geçmemiş bir madde olarak yer alması, önceki vaatlerin propagandanın ötesine geçmediğini gösteriyor.
Maddelerin Tekrarı: Önceki toplu sözleşmelerde yer alan 42. maddeden 66. maddeye kadar olan 25 maddenin, hiçbir güncelleme yapılmadan ve mevcut ekonomik koşullar göz ardı edilerek aynen metne eklenmesi, müzakere sürecinin göstermelik olduğunu ortaya koydu.
Yılkık İzin Düzenlemesi: kamu görevlilerinin yıllık izin hesaplamasında cumartesi ve pazar günlerinin sayılmaması talebi nihayet gündeme gelse de, bu önemli kazanımın çok geç kalınmış olması dikkat çekti.
Mali Haklarda Büyük Hayal Kırıklığı
Mali taleplerde ise memurların beklentilerini karşılamaktan çok uzak bir tablo ortaya çıktı:
Enflasyon Karşısında Erime: Temmuz ayında doğalgaza %24 zam yapılmasına karşılık memurlara sadece %15,57 oranında zam verilmişti. Memur-Sen, bu maaş kaybının telafisi için 8. toplu sözleşmeyi işaret etmişti. Ancak teklif edilen refah payı yalnızca %10 ile sınırlı kaldı. 2026 Ocak ayında yürürlüğe girecek sözleşmenin, bu haliyle memurların alım gücünü korumaktan çok uzak olduğu açıkça görülüyor.
Harcırah Yetersizliği: Harcırah Kanunu’nda %100 zam talep edilse bile, görev nedeniyle yapılan konaklama masraflarının, özellikle öğretmenevinde kalmayı bile karşılamaya yetmediği belirtildi.
Taban Aylık Vizyonsuzluğu: Memur taban aylığına 10.000 TL eklenmesi teklif edilmiş olsa da, mevcut memur taban aylığı net asgari ücretin altında Asgari ücretin yaklaşık 22.000 TL olduğu ve Ocak ayında zam alacağı düşünüldüğünde, bu ekleme bile memur taban aylığını asgari ücretin çok altında bırakacak. Bu durum, sendikanın memur refahına yönelik vizyonunun ne denli yetersiz olduğunu gözler önüne seriyor.
Ölüm Yardımı Adaletsizliği: Memur ölüm yardımının %200 artırılması istense de, işçilerin halihazırda 20.000 TL olan yardımına karşın, memurlara 2026 yılında zamlı haliyle bile ancak 14.400 TL ödenecek; bu da işçilerden bile düşük bir miktar olarak kalıyor.
Sendikal Çıkar ve Gelecek Kaygıları
Teklif metnindeki bazı maddeler ise sendikanın kendi çıkarlarını öncelediği eleştirilerine yol açtı:
Kanun Değişikliği Vaadi: 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nda dayanışma aidatı, grev hakkı gibi konularda 2026 Haziran’a kadar değişiklik vaat edilmesi, mevcut toplu sözleşme süresinin ötesinde, oyalama taktiği olarak yorumlandı. Yetkili sendikanın iki yıldır bu konuda somut adım atmaması, masanın yapısından rahatsız olmadıklarının göstergesi olarak görüldü.
Mülakat Sorunu: Görevde yükselme sınavları sonrası yapılan ve objektiflikten uzak olduğu belirtilen mülakatların kaldırılmasına dair hiçbir talebin olmaması, yıllardır süregelen kayırmacılık ve adam kayırma düzeninin devam edeceğine işaret ediyor.
İşçilerin Memuriyete Geçişi: Mezuniyet, sınav ve liyakat gibi objektif kriterlere dayanan memur olma şartları dışında, memur işi yapan işçilerin memuriyete geçirilmesi talebi, esasen sendikanın kendi kasasını büyütme amacını taşıyor. Bu geçişle, liyakata dayanmayan bir şekilde sendikal üye sayısı artırılarak, Memur-Sen’in gelir kaynaklarının genişletilmesinin yolu açılıyor.
Aktürk’ten Sert Tepki: “Memurun Kazanamadığı Masa”
Sağlık Çalışanları Hak ve Mücadele Derneği Başkanı Abdurrahman Aktürk, toplu sözleşme sürecini şu sözlerle değerlendirdi:
“Tam yedi dönemdir bu sendika masaya oturuyor ancak taleplerinin hiçbirini doğru düzgün alamıyor ve her seferinde suçu hakem heyetine atıp aradan sıyrılmanın peşine düşüyor. Bu noktada, ağustos ayına kadar bu konfederasyonun herhangi bir protesto ya da eylem yapmış olmaması da dikkat çekici. Kamu çalışanlarının hakları için bu masa tam 14 yıldır aynı masa; ancak bu masanın kaybedeni ne hükümet ne de Memur-Sen. Bu masanın hiç kazanamamış tarafı memurdur.”
Bu toplu sözleşme dönemi, kamu çalışanlarının mali ve sosyal haklarında beklenen iyileşmeyi getirmekten uzak kalırken, sendikal mücadelenin etkinliği ve masanın yapısı üzerindeki tartışmaları da derinleştirdi.

