İstifa etme kararını alma sürecini anlatan kadın hastalıkları doğum uzmanı, paylaşımında şu ifadelere yer verdi:
“Öncelikle belirtmek isterim ki istifa sebebim özel hastaneye geçip daha çok para kazanma hırsı değil. İstifa edip birkaç ay çalışmayı düşünmüyorum ki yaşadıklarımı hafızamdan silip yeniden çalışma hevesi kazanabileyim.
“Yıkım hissettiğim bir nöbetimde aniden karar verdim”
“İstifa etmeye psikolojik ve fiziksel olarak neredeyse yıkım hissettiğim bir nöbetimde aniden karar verdim. Genel olarak ani başlangıçlar ve ani bitirişler yapma yatkınlığım vardır ama benim hayatımda mesleğim öyle aniden vazgeçebileceğim ve çalışmama kararı alabileceğim bir nesne hiç olmadı. Çünkü işimde eğlenerek çalışan bir insanım, bilen bilir.
Ankara’da bir devlet üniversitesinde tıp fakültesi bitirip ülkenin en yüksek puanlarıyla kazanılan kadın doğum kliniklerinden birinde uzmanlık eğitimi alarak; ülkenin en doğusunda bir sınır şehrine kadın doğum uzmanı olarak mecburi hizmetimi yapmak üzere atandım. 482 gündür burdayım.
Şehir ülkenin en yüksek doğum oranına sahip ikinci şehri. Her ailenin yaklaşık 8-9 çocuğu var ve bu çocukları haliyle bizler doğurtuyoruz. Şehrin 7 ilçesi var ve sadece 2 ilçesinde kadın doğum doktoru var. Kalan 5 ilçedeki tüm doğumlar da merkezde bizim hastanemizde gerçekleşiyor.
Merkez diyoruz ama düşündüğünüz gibi bir şehir merkezi değil. İhtiyaçlarınızın bir kısmını karşılamak için Erzurum’a Van’a vs gidiyorsunuz. Bir miktar mahrumiyet yaşanıyor denebilir.
Neden burdasın derseniz uzman hekim olduğunuzda devlet sizi bilmediğiniz herhangi bir şehre herhangi bir ilçeye gönderiyor ve 2 sene burada çalışmazsan herhangi başka bir yerde hekimlik yapamazsın kuralı koyuyor.
Siz de bekarsanız annenizi babanızı kardeşinizi bırakıp 1500 km (ben) öteye taşınıyorsunuz. Evli olup da eş durumu yapamayanlar oluyor şanslıysanız eşiniz memursa eşinizi de götürüyorsunuz ya da yanına atanabiliyorsunuz.
Havaalanı var ama kışın haftanın yarısında uçaklar hava koşullarından ötürü kalkmıyor. Hava kışın -30lardan yukarı çıkmıyor ve sisten göz gözü görmüyor.
Evden işe giderken kirpikleriniz ve kaşlarınız donuyor, hastaneye girdiğinizde bir süre çözülmesini bekliyorsunuz. Aracınız varsa donuyor ve çalıştıramıyorsunuz. Böyle bir iklim.
Şehre ilk taşındığımda, çocuğum dediğim kedim rahatsızlandı ve şehirde kedi köpek tedavisi yapan tecrübeli hekim olmadığından kedim tedavi yetersizliğinden vefat etti. Koca şehirde kediden kan alıp bakılacak tek bir laboratuvar yok.
Kendim birçok kronik rahatsızlığa sahibi olduğum gibi feokromasitoma adında onkolojik bir rahatsızlığa da sahibim. Ancak şehirde bırak kedimi benim de kendi tetkiklerimi yaptırabileceğim kitler ve tetkikler yok. Haliyle takiplerimi İstanbul’a gidiş gelişlerle halledebiliyorum.
Neyse bunlar benim şahsi problemlerim, bir şekilde halloluyor. Ama hastalarımıza konu gelince riskli olan hastalarımızı Erzurum’a ve Van’a üniye sevk ederek işlerinin hallolmasını sağlıyoruz. Ama çoğu durumda şununla karşılaşıyoruz: ‘’Sen de doktor değil misin yap işte ameliyatı’’ -Şehrimizde üniversite hastanesi yok, şehir hastanesi de yok-
Ben hastamın ölmesini istemiyorum
Bir hastamın eşine riskli bir ameliyat olacağını ve Erzurum’a tıp fakültesine gitmeleri gerektiğini söylediğimde ‘’Benim hayvanlarım var bırakıp götüremem ölecekse de burda ölsün’’ cevabını aldım. Karısından bahsediyor. Sen karının ölmesini istiyorsun da ben hastamın ölmesini istemiyorum belki güzel kardeşim?
Ölecekse ölsün denilen tüm hastalarımı burda riskle ameliyat etmeye devam ediyorum yaklaşık 2 senedir evet. Kocasının kıymet vermediği ve yanımda ‘’yenisi alınır kadından çok ne var’’ denilen hastalarımı kendi ailem gibi görüp ameliyat etmeye ve doğurtmaya devam ediyorum evet.
Ama en ufak bir komplikasyon ya da yolunda gitmeyen bir durum olduğunda odamın basılacağını kapıma dayanılacağını ve can güvenliğimin sarsılacağını da gayet iyi biliyorum, onu da yaşadım çünkü.
Odam basıldı tehdit edildik
Odam da basıldı, tehdit de aldık, yüz kişi toplanıp kavganın ortasında da bırakıldım, odamızı kitleyip saatlerce polisler tarafından kalabalığın dağılmasını da bekledim. Bunlar da olmadı değil.
Bu ocak ayında ayda 9 adet 24 saatlik nöbet tuttum. Kalanlarında poliklinik hizmeti verdim. Nöbetlerimin her birinde yaklaşık 10-15 ameliyat yaptım bir o kadar da normal doğum hastası takip edip ebe hanımlarla doğumlarını yaptırdık. Bu 24 saatlerde hastanede tek hekimdim.
“Doktoru Yaşatmam!”
Sezaryene girdiğimde, serviste yatan hastanın kocası kavga çıkarıyor doktor nerde diye. Ameliyattan çıkıp servise gidiyorum kanamalı hastama bakarken acildeki hasta beni beklerken kocası kavga çıkarıyor karıma bir şey olursa doktoru yaşatmam diye tehdit ediyor.
Koridora çıkıyorum yolum kesiliyor tuvalete gidiyorum kapımda bekleniyor, ”hocam hocam hocam hocam” kelimesi duymak istemiyorum artık.
Acilde hastaları muayene ederken içeride normal doğum için yatan hastalar ebe hanımları tekmeliyor ısırıyor yumrukluyor ve ebe hanımlar doğum acısından ne yaptığını bilmiyor diye susuyor. Sonra dayanamayıp beni arıyorlar ve birkaç tekme de ben yiyorum.
Gebe doktor arkadaşım doğumda karnına tekme yedi burda ve düşük riski atlattı. Tekme yumruğun normalleştiği kaç meslek biliyorsunuz?
Koluna noldu diyorum, hasta ısırdı hocam diyor. Ya bu normal mi allahın aşkına?
Normal doğum sancısının normal bir durum olduğunu anlatmaya çalıştığımız insanlardan kaç kez ‘’Karıma bir şey olursa seni yaşatmam, cezasını çekersin’’ cümlesini duyduğumuzu biliyor musunuz? Doğumda sancısı var diye hem de ?
Hani deniyor ya neden sezaryen oranları arttı diye. Doğumda bacaklarını açmak istemediği için bebeğini bacaklarıyla boğarak öldürdü bir kadın benim hastanemde.
Günde 15 normal doğum olan bir hastanede tek kadın doğum doktoru olarak aynı anda servisteki hastama mı bakayım, acilde saldıran kocaları yatıştırıp hastaları mı muayene edeyim tekme atıp kendini yerden yere vuran gebeyi sakinleştirip doğuma sempati mi kazandırayım, ameliyata mı gireyim? Aynı anda kaç yerde olayım?
Gece 4’te beşinci doğumunu yaptırdığım bir kadın hastamın doğumda rahmi yırtıldı ve bayıldı. Acil ameliyata alarak hastanın rahmini alarak hayatını kurtardım. Sonrasında ne oldu biliyor musunuz? Kadın iyileşip teşekküre gelmediği gibi bana ‘doğurganlığımı elimden aldı’ diye dava açtı
Ambulansla ameliyat sonrası basında gidip yatakta gözünü açana kadar beklediğim hasta. Ambulansta giderken yollar karlı diye doktor odasından kendi battaniyemi alarak ambulansta üzerine örterek götürdüğüm hasta. Şu an davam hala sürüyor.
Acilde sistem gitti diye beklediği için ‘İnşallah senin de çocuğun ölür’ü duydu gebenin kayınpederinden bu kulaklar.
Poliklinikte günde ortalama 60-70 hasta muayene ediyorum. Saatte 10 hastaya tekabül ediyor. Hasta başına 6 dakika düşüyor. Kadın doğum muayenesi malumdur ki soyunarak yapılır. 3-4 dakika soyun, giyin derken gidiyor. Ben 3 dakikada hem anneyi hem karnındaki bebeği nasıl yüzde yüz doğrulukla muayene edip kesin karar vereyim? Günde 70 kez?
Bu da her şey yolunda giderse. Bebekte ya da annede bir sorun varsa bu süre 10 dakikayı aşıyor o esnada kapıdaki hasta ve eşleri sıram geçti diye kavga çıkarıyor. Kavga gürültü eşliğinde riskli gebeye ne olduğunu anlatıyorum, o da anlatabilirsem. Bir de dil problemimiz var çünkü.
Baktığım hastaların yüksek bir oranı Türkçe bilmiyor. Dilini bilmediğim dilimi bilmeyen annelere sağlık hizmeti vermeye ve tedavi anlatmaya çalışıyorum. Tercüman arama bulma olayına hiç girmiyorum. Her şey yolundaysa ‘’Sıkıntı tınne’’ diyorum gülümseyerek ayrılıyoruz.
Bir gece SABİM’den arandık. Randevu bulamayan bir hastanın eşi SABİM’i aramış ve ‘’Yarın gelicem karıma bakmazsa ya bi doktoru ya bi hemşireyi öldürmeden gitmiycem’’ demiş; sonraki gün poliklinikte diken üstünde bekledik ki biri gelip bizi öldürmesin.
Bir nöbetimde ebe hanım panikle yanıma geldi, ‘’Hocam doğumhanedeki hastanın eşi yanında ve belinde silah var’’ dedi. Silahla ne x-ray ne bir güvenliğe denk gelmeden doğum yağtırdığımız odaya giriyor hastanın eşi.
Uykusuzluktan 32 yaşımda göz altı morluklarım, saçımda sayısız beyazım ve alnımda kırışıklıklarım oluştu 2 yılda. Bunlar toparlanır asla da şikayet etmiyorum. Ama hipertansiyon hastasıyım ve nöbette yüksek tansiyonla sayısız ameliyat yaptım kolumda damar yolumla sayısız hasta da baktım. O anlarda tek teşekkür dahi almadım. Gülümseme de almadım. Doktor sonuçta yapmak zorunda.
Dünya kadar para alıyorlar ne hastalanabilir ne üzülebilir ne de tehditlerden yoğunluktan psikolojisi etkilenebilir. Arkadaşım evini taşıttı bugün, nakliyeye 10 bin tl verdi. Aylık yaptırdığım ameliyat doğum ultrason acil muayenelerinden aldığım tüm aylık döner sermayem o kadar.
Kamyonum olsaydı keşke de bunu bir günde kazansaydım dediğim oldu sesli şekilde. İşçiye eline sağlık deniyor, doktoraysa sadece dünya kadar para alıyor deniyor.
Güzel kardeşim ben kadın doğum uzmanı olmak için üniversite+ ihtisas 11 sene okul okudum. Çocuklukla beraber saysan 19 sene. Bir eline sağlık’ı hak etmiyor muyum?
Bi ateşim çıksa annemle babamın uykuları kaçardı ben çocukken. Memur çocuğuydum, babamın tuttuğu nöbetlerden görevlendirmelerden dolayı babamın yüzünü görmeyerek büyüdüm ben. Beni hangi alın teriyle okuttuklarını ben bilirim. Devlet okutmuş bizi meğerse. Babam değilmiş okutan.
Her ay maaşımdan 5 bin tl vergi kesiliyor benim. Hangi meslek grubu bu kadar vergi ödüyor devlete? Bir Seda Sayan bir de biz ödüyoruz diye düşünüyorum.
Sonra hasta gelip senin maaşını vergimle ben ödüyorum diye bağırıyor. Kardeşim sen ne kadar vergi ödüyorsun da benim maaşımı nasıl ödüyorsun vergilerimizi karşılaştıralım? Ayrıca konu da para da değilken konu her defasında neden doktorun maaşına bağlanıyor?
Bunlar sadece ilk aklıma gelenler. Bu iki senede yaşadığım kavgayı gürültüyü tehdidi yaşamamış olsaydım asla istifa düşünecek biri değildim. Hem tıp fakültesini hem kadın doğumu ilk sıraya yazarak seve isteye kazanmış okumuş ve çalışmış 8 yıllık hekimim. İnsanlar benim neşemi görüp, senin sinirlendiğin hiç mi bir şey olmaz diye sorarlardı. Ama bana bile biraz es gerekti.
Hep negatif olmasın nadiren de olsa güzel hastalarım da olmadı değil. Buraya kadar gelebildiyseniz teşekkür ederim. Kalın sağlıcakla.”